Hastalýklarýnýz Hakkýnda Geniþ Bilgi Almak Ýçin Týklayýnýz...

Telefon 0326 413 01 77
Gsm 0555 347 62 53
  0542 215 54 72
E-Mail  

[email protected]
[email protected]

Lokman Hekim Kimdir?
Hadis ve Ayetlerle Peygamberimizden Þifa Hakkýnda Açýklamalar
Týbbi Nevevi den Hastalýklar Hakkýnda Hadis ve Ayetler
Allah cc Hastalýklarý Hangi Yaratýk Vasýtasýyla Canlýlara Vermiþtir ve Þifasý
Bünye Farklýlýklarý ve Ýlaçlarýn Tesiri
Hastalýklar ve Tedavi Þekilleri
Dr.Ali Nami Görüþü ile Tebrizi Açýklamasý
Saðlýklý Yaþamak Ýçin Ayet-i Kerime,Hadis-i Þerif ve Allah Dostlarýnýn Tavsiyeleri
Tedavi Edilebilen Bazý Hastalýklar
Amerikalý Kanser Uzmanlarýnýn Kanser Ýçin Tavsiyeleri

TEDAVÝ EDÝLEBÝLEN BAZI HASTALIKLAR

1 Kanser Türleri (Týkla)
2 Astým, Bronþit (Týkla)
3 Prostat (Týkla)
4 Hepatit (Týkla)
5 Kýsýrlýk (Týkla)
6 Ýltihaplý Romatizma (Týkla)
7 Migren (Týkla)
8 Sara Epilepsi (Týkla)
9 Mide Ülseri (Týkla)
10 Kemik Zarý Ýltihabý (Týkla)
11 Böbrek ve Safra Taþý
12 Bel ve Boyun Fýtýðý (Týkla)
13 Depresyon (Týkla)
14 Þeker, Diyabet (Týkla)
15 Sedef (Týkla)
16 Kolestural (Týkla)
17 Miyom  (Týkla)
18 Kilo Alma (Týkla)
19 Mantar  (Týkla)
20 Monepoz (Týkla)
21 Sinüzit (Týkla)
22 Kas Erimesi (Týkla)
23 Zayýflama (Týkla)
24 Guatrý (Týkla)
25 Cilt Hastalýklarý (Týkla)
26 Tansiyon (Týkla)
27 Reflü (Týkla)
28 Siroz (Týkla)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


 

ÞÝFALI BÝTKÝLER HAKKINDA HADÝSLER VE ÖÐÜTLER

Þifalý bitkilere dair 40’ýn üzerinde bitki mevcuttur. Bunlarýn bir çoðu bir kiþi kitabýn tercümesinden ibaret olup, sýnýrlý bilgiler ihtiva etmektedir.

Elinizdeki eser 40’ýn üzerinde kitabýn taranmasý olduðu gibi halkýn bizzat deneyerek elde ettiði bilgileri de bulunmaktadýr. Ayrýca  araþtýrmalarýmý da bir araya getirip kitaba ekledim.

Bitkilerle tedavi binlerce yýllýk tecrübe ile ortaya çýkmýþ ve bugün yeniden alakamýzý celbederek günlük hayatýmýzda daha sýkça kullanýlmaya baþlanmýþtýr. Halihazýrda geliþmiþ uzak doðu ülkelerinde þifalý bitkilerden müteþekkil terkipler uygulanmaktadýr.

Bitkilerle tedaviye baþlamadan önce hastalýðýn teþhisinin konulmasýndan yarar vardýr. Kesin netice alabilmek bununla mümkündür. Bilinen hastalýklarda tarif edilen kullanma þekillerine uyulduðu taktirde kýsa zamanda sonuç alýnabilir.

Þunu da akýldan çýkarmamak gerekir, her bitki her insanin bünyesine ayni þekilde faydalý olmayabilir. Dahasý birileri için faydalý olan bir bitkinin bir baþkasýnda rahatsýzlýk yapabileceði de göz önünde bulundurulmalýdýr. Bu bilgileri tabiplerimizin ve iþinin ehli fitoterapistlerimizin teþhis ve tedavilerini yabana atmadan icra etmek gerekir. Týbbi bitkilerle tedavide hastalýðýn þekline göre 1 günde hatta bir seferde kullanmakla bile netice alýnabileceði gibi bazen 1 hafta yada 1 ay hatta 2-3 ay gibi tedaviye devam mecburiyeti olabilir. Týbbi bitkilerin etkileri nisbeten yavaþ fakat kesin faydalardýr.

Bazý basit bilinen hastalýklarýn bitkilerle tedavisinden kýsa zamanda netice alýnabiliyorsa teþhis için bir doktora baþvurmak gerekir. Her halukarda evvela teþhis konulmalý, sonra tedaviye geçilmelidir.

Peygamber (s.a.v)’in kendisinden tedavi olmasý, ev halkýndan ve ashabýndan hastalananlara tedavi omlarýný emretmesi , bu konudaki

 Yol göstericiliðin bir iþaretidir zaten insan sihhate olmazsa varlýðý  neye tarar dünyevi ve uhrevi muvaffakiyetler vücudun sýhhatine baðlýdýr. Vaktiyle dünyaya hükmeden Kanuni Sultan Süleyman tarihi söylemiyle ne güzel ifade etmiþtir :

Halk içinde muteber bir nesne yok, devlet gibi olmaya devlet cihanda bir nefes, sýhhat gibi.

Sýhhat hayatýn mekanizmasýdýr, her muvaffakiyet ona baðlýdýr. Dünyada ondan daha kýymetli bir þey yok denilse de caizdir. Dünyada en büyük devlet, nimet sýhattedir.

Rasulullah’ýn (es alüke afvel afiye) hadisi þerifi de bize Allah’tan af ve afiyet isteyin buyurmasý bize afiyetin en büyük bir nimet olduðunu göstermektedir. Af Müslüman’a ne kadar lazýmsa, afiyette sýhhate o kadar lazýmdýr. Bu hadisi þerif bize af ve afiyetin kýymetini bildirmektedir. Ve yine Rasülullah ilim ikidir. Biri bedene biri dine ait olan ilimdir buyurmuþtur. Bedene ait ilmi önce ifade etmekte týp ilminin ve hafýzý’s-sýhanýn ehemmiyetini belirtmiþtir.

Hadisede de Allah afiyette olmanýzý sever, buyurmuþtur. Amcasý Abbas’ a da : Ya Abbas Allah’tan dünya ve ahirette afiyet iste, buyurmuþtur. Rasulullah yine bir hadisinde ashabýna :

- Allah’tan af ve afiyet isteyiniz. Bir kimseyi Allah’ýn birliðine yakýn bir ilim verildikten sonra, afiyetten hayýrlý bir þey verilmemiþtir.

Buyurmuþtur. Ve yine sahabeden birinin : Ya Rasulullah namaz kýldýktan sonra Allah’tan ne isteseydim? Sözüne : afiyet iste buyurmuþlardýr. Sýhhat ve afiyeti yerinde olmayan insan din ve dünyasý için ne iþ yapabilir. Ýslam dini sýhhatli beden için her türlü temizliði sevap kötülüðü de günah addetmiþtir.

Rasulullah kýyamet gününde Allah’ýn insanlara vermiþ olduðu nimetlerden en evvel sorulacak þey ( senin vücuduna sýhhat verdim mi ) suali olacaktýr buyurmuþtur. Bu suretle sýhhat nimeti bütün nimetlerin üstünde addedilmiþtir

Rasulullah iki nimet vardýr ki insanlarýn ekserisi bundan gafildir. Biri sýhhat nimeti diðeri boþ zamandýr buyurmuþtur.

Yine bir hadisi þeriflerinde hastalýk gelmeden evvel sýhhatin kýymetini bil, meþguliyet gelmeden boþ zamanýn kýymetini bil buyurmuþlardýr…

ÞARKIN BÜYÜK ADAMI ÝBNÝ SÝNA

Þarkýn büyük adamý Ýbni Sina hiçri 370 miladi 980 senesi Aðustos ayýnda buhara Khormisen Kasabasýnda doðmuþtur. Babasý Sinan oðlu Abdullah’týr, Belhte doðmuþtur. Saman oðullarýndan 2’nci Nuh ibni Mansur (M. 976-977) zamanýnda Buhara’ya geldi. Ýþbilir liyakatli bir iþ adamý olduðu için vezirlerin dikkatini çekmiþ müteaddit memurlardan sonra Khormisen’e memur olarak gönderildi. Ve burada afþen Nahiyesinden yýldýz isimli bir kýzla evlendi.

Eserlerini Arapça yazdýðý için Ýbni Sina’ya araptýr diyen bazý garp mütefekkirleri oluþmuþtur halbuki Ýbni Sina Türktür.

Ýbni Sina biraz büyüdükten sonra babasý ile birlikte Buhara’ya döndü orada tahsile baþladý. 10 yaþýnda Kur’aný ezberledi. Daha sonra çeþitli hocalardan hesap, hendese fýkýh, kelam, mantýk, felsefe, týp okudu. Bazý okuduklarýný müþahededen geçirdi.

Durmadan çalýþýyor, okuyor ve yazýyordu. Gündüzün halledemediði meseleleri gece hallediyordu.

Bu þekilde çalýþan Ýbni Sina daha sonralarý metafiziðe baþladý. Bu hususta hayli çalýþtý. Çözemediði anlayamadýðý bir hayli meseleyi de, elde ettiði farabi’nin bir eserinden öðrenince Secde-i Þükrana kapandý, fakirlere sadaka verdi.

            Ýbni Sina’nýn fikir inkiþafýnda Samanoðullarý sarayýnýn büyük tesiri olmuþtur.

Hastalanan Saman oðlu Nuh, Ýbni Sina’nýn tedavisi ile iyi olmuþtur. Bu muvaffakiyet Þarkýn genç, dev alimine meþur “Sivan’ul hikme ismindeki saray kütüphanesinin kapýlarý açýlmýþtýr. Farabi’nin ettalim üssani” adlý eseri burada yirmi iki yaþýnda tekik eder.

Babasýnýn ölümünden sonra Harzem’e gitti. Bazýlarýnýn tesiri ile Gazneli Sultan Mahmud’un Takibatýna uðradý. Bu endiþeden dolayý Þehl Ýbni Sina Mesih ile Harzem çölünü geçerken açlýk ve susuzluktan Sehl Ýbni Mesih öldü. Kendisi de canýný zor kurtararak Cürcan’a (1019) da geldi.

Bugün tedrisle uðraþan meþhur bir üstad, veya hastalarý ile uðraþan tabib yarýn memleketin idaresini yüklemiþ vezir, ertesi gün hükümdarýn takibatýndan kurtulmak için saklanan hapis.

Ama o dershanesinde ve kliniðinde olduðu gibi, nezaret masasýnda da hapishane köþelerinde de daima düþünen bir alim yazan bir müellif olarak kalmýþtýr.

Onun korkunç kasýrgalar önünde sürüklenen bir hayat içinde bitmeyen tefekkürü, daimi didiniþi dimað ve bünyesinin ne payansýz bir enerji ve hayatiyete sahip olduðunu göstermektedir.

Ýrfan sahasýnýn geniþliði anlatan eserlerinin listesini tetkik ettiðimizde karþýmýza sistem sahibi bir feylesof, alim bir tabib, kudretli bir mantýkçý keskin nazarlý hey’et þinas bir riyaziyetci, tecrübe ve müþahedeyi rehber edinen bir alim yükselmektedir.

Gariptir ki eserlerin en kýymetlilerini ya taibata uðradýðý veya bir kalede mahpus kaldýðý zamanlarda yazmýþtýr.

Ýbni Sina ilmen olduðu kadar ahlaken de üstün bir insandý. Siyasi yollarla kendisine türlü cefa çektirmiþ insanlardan intikam almak fýrsatýný eline geçtiði vakitlerde bile buna tenezzül etmemiþtir.

Genç yaþlarýnda bazý islama uymayan fikirleri vardý. Sonradan Horasan’ýn meþur evliyalarýnýn islahi ile tamamen ehli sünnet Çerçevesini girdi. Hatta son zamanlarda söylediði sözlerden bazýlarý : Bütün Kainatýn Sýðýnaðý senin maðfiretindir. Seni övenler senin sýfatýnýn vasfýndan aciz kaldýlar. Biz beþeriz sen bizim tevbemizi kabul et. Seni hakký ile tanýyamadýk “ey bütün kainatý harekete getiren zat – ala maksad ve garaz sensin ve sen öyle bir gayesin ki senin yerini baþkasý tutmaz. Kalbinde senin azametinden baþka hardal tanesi kadar sevgi bulunan kalb hastadýr.

Yarabbi vuku bulunduðu kimseyi dar bir maiþet çerçevesi içine alan fitneden sana sýðýnýrýz. Yarabbi simdi sana döndük dönüþümüzü kabul et. Senden yüz çeviren kalpleri kendine çevir. Eðer sen nefislerimizden hastalýðýný ve körlüðünü iyi edip þifaya erdirmezsen senden baþka kime müracaat edilir.

Dünyaya da iþte dünya dediðin budur, kenetlenmesi kýrýlmak ve yapýlmasý yýkýlmak içindir. Gözü ile bakan Ýbni Sina bütün malýný Allah için verdi. Vefatýna kadar her gece yüz rekat namaz kýlýyor ve her üç günde bir hatim yapýyordu.

Sahte gururunu bir türlü yenme kudretini kendinde bulamayan garp süfli hurafeler içinde boðulurken þarkýn ilim sultaný kainatýn deðiþmez kanunlara baðlý olarak olduðunu arz kabuðunun orogenik ve tektonik kuvvetlerle tekevvün ettiðini izah etmiþti.

Kitaplarýndan baþta “KANUN” ve “URCUZE” olmak üzere bir çocuðu Latince’ye daha sonra Ýngilizce’ye, Fransýzca’ya, Almanca’ya tercüme edilmiþ ve müteaddit defalar basýlmýþtýr.

1023 tarihinden itibaren alaüddevle ebu Cafer-Kaküveyhin yanýnda günlerini geçirmiþtir. Kendisini çok seven sultan onu daima yanýnda bulunduruyor, hatta harbe gittiði zamanlarda bile yanýnda bulunduruyor, hatta harbe gittiði zamanlarda bile yanýndan ayýrmýyordu… Yine böyle bir seferde iken hastalandý, Hemedan’a getirildi. Birkaç gün sonra 21 Haziran 1037’de hayata gözlerini yumdu. Allah’ýn rahmeti üzerinde olsun…

“Yiyiniz, içiniz israf etmeyiniz..”

DAVUD-Ý ANTAKÝ (bin Ömer’ul basir) KÝMDÝR ?

Meþhur týp alimi ve hekim olup hicri 950 tarihinde Antakya’da doðmuþ riyaziye ve tabiiye ilmi ile fenni týbbi ve Yunan lisaný öðrendikten sonra Þam’ýn her tarafýný gezerek oranýn ulemasýndan muhtelif ilimler tahsil etmiþ ve sonra Mýsýr’a giderek oraya yerleþmiþtir.

Tabiplikte ve diðer ilimlerdeki üstün bilgisi ile böyle þöhret kazanmýþtýr.

Mekke Þerifi Hasan Bin Ebi Nümey tarafýndan davet olunarak Mekke-i Mükerreme’ye gitmiþtir. Sonradan iki gözünden ama olup çok zeki olmasý sebebi ile kendisine “BASÝR” lakabý takýlmýþtýr. Hicri 1008 tarihindeki Mekke-i Mükerreme’de vefat etmiþtir.