ÞÝFALI BÝTKÝLER HAKKINDA HADÝSLER VE
ÖÐÜTLER
Þifalý
bitkilere dair 40ýn üzerinde bitki mevcuttur. Bunlarýn bir çoðu
bir kiþi kitabýn tercümesinden ibaret olup, sýnýrlý bilgiler
ihtiva etmektedir.
Elinizdeki
eser 40ýn üzerinde kitabýn taranmasý olduðu gibi halkýn bizzat
deneyerek elde ettiði bilgileri de bulunmaktadýr. Ayrýca
araþtýrmalarýmý da bir araya getirip kitaba ekledim.
Bitkilerle
tedavi binlerce yýllýk tecrübe ile ortaya çýkmýþ ve bugün
yeniden alakamýzý celbederek günlük hayatýmýzda daha sýkça
kullanýlmaya baþlanmýþtýr. Halihazýrda geliþmiþ uzak doðu
ülkelerinde þifalý bitkilerden müteþekkil terkipler
uygulanmaktadýr.
Bitkilerle
tedaviye baþlamadan önce hastalýðýn teþhisinin konulmasýndan
yarar vardýr. Kesin netice alabilmek bununla mümkündür. Bilinen
hastalýklarda tarif edilen kullanma þekillerine uyulduðu
taktirde kýsa zamanda sonuç alýnabilir.
Þunu da
akýldan çýkarmamak gerekir, her bitki her insanin bünyesine ayni
þekilde faydalý olmayabilir. Dahasý birileri için faydalý olan
bir bitkinin bir baþkasýnda rahatsýzlýk yapabileceði de göz
önünde bulundurulmalýdýr. Bu bilgileri tabiplerimizin ve iþinin
ehli fitoterapistlerimizin teþhis ve tedavilerini yabana atmadan
icra etmek gerekir. Týbbi bitkilerle tedavide hastalýðýn þekline
göre 1 günde hatta bir seferde kullanmakla bile netice
alýnabileceði gibi bazen 1 hafta yada 1 ay hatta 2-3 ay gibi
tedaviye devam mecburiyeti olabilir. Týbbi bitkilerin etkileri
nisbeten yavaþ fakat kesin faydalardýr.
Bazý basit
bilinen hastalýklarýn bitkilerle tedavisinden kýsa zamanda
netice alýnabiliyorsa teþhis için bir doktora baþvurmak gerekir.
Her halukarda evvela teþhis konulmalý, sonra tedaviye
geçilmelidir.
Peygamber
(s.a.v)in kendisinden tedavi olmasý, ev halkýndan ve ashabýndan
hastalananlara tedavi omlarýný emretmesi , bu konudaki
Yol
göstericiliðin bir iþaretidir zaten insan sihhate olmazsa
varlýðý neye tarar dünyevi ve uhrevi muvaffakiyetler vücudun
sýhhatine baðlýdýr. Vaktiyle dünyaya hükmeden Kanuni Sultan
Süleyman tarihi söylemiyle ne güzel ifade etmiþtir :
Halk içinde
muteber bir nesne yok, devlet gibi olmaya devlet cihanda bir
nefes, sýhhat gibi.
Sýhhat
hayatýn mekanizmasýdýr, her muvaffakiyet ona baðlýdýr. Dünyada
ondan daha kýymetli bir þey yok denilse de caizdir. Dünyada en
büyük devlet, nimet sýhattedir.
Rasulullahýn
(es alüke afvel afiye) hadisi þerifi de bize Allahtan af ve
afiyet isteyin buyurmasý bize afiyetin en büyük bir nimet
olduðunu göstermektedir. Af Müslümana ne kadar lazýmsa,
afiyette sýhhate o kadar lazýmdýr. Bu hadisi þerif bize af ve
afiyetin kýymetini bildirmektedir. Ve yine Rasülullah ilim
ikidir. Biri bedene biri dine ait olan ilimdir buyurmuþtur.
Bedene ait ilmi önce ifade etmekte týp ilminin ve hafýzýs-sýhanýn
ehemmiyetini belirtmiþtir.
Hadisede de
Allah afiyette olmanýzý sever, buyurmuþtur. Amcasý Abbas a da :
Ya Abbas Allahtan dünya ve ahirette afiyet iste, buyurmuþtur.
Rasulullah yine bir hadisinde ashabýna :
- Allahtan
af ve afiyet isteyiniz. Bir kimseyi Allahýn birliðine yakýn bir
ilim verildikten sonra, afiyetten hayýrlý bir þey verilmemiþtir.
Buyurmuþtur.
Ve yine sahabeden birinin : Ya Rasulullah namaz kýldýktan sonra
Allahtan ne isteseydim? Sözüne : afiyet iste buyurmuþlardýr.
Sýhhat ve afiyeti yerinde olmayan insan din ve dünyasý için ne
iþ yapabilir. Ýslam dini sýhhatli beden için her türlü temizliði
sevap kötülüðü de günah addetmiþtir.
Rasulullah
kýyamet gününde Allahýn insanlara vermiþ olduðu nimetlerden en
evvel sorulacak þey ( senin vücuduna sýhhat verdim mi ) suali
olacaktýr buyurmuþtur. Bu suretle sýhhat nimeti bütün nimetlerin
üstünde addedilmiþtir
Rasulullah
iki nimet vardýr ki insanlarýn ekserisi bundan gafildir. Biri
sýhhat nimeti diðeri boþ zamandýr buyurmuþtur.
Yine bir
hadisi þeriflerinde hastalýk gelmeden evvel sýhhatin kýymetini
bil, meþguliyet gelmeden boþ zamanýn kýymetini bil
buyurmuþlardýr
ÞARKIN BÜYÜK ADAMI ÝBNÝ SÝNA
Þarkýn büyük
adamý Ýbni Sina hiçri 370 miladi 980 senesi Aðustos ayýnda
buhara Khormisen Kasabasýnda doðmuþtur. Babasý Sinan oðlu
Abdullahtýr, Belhte doðmuþtur. Saman oðullarýndan 2nci Nuh
ibni Mansur (M. 976-977) zamanýnda Buharaya geldi. Ýþbilir
liyakatli bir iþ adamý olduðu için vezirlerin dikkatini çekmiþ
müteaddit memurlardan sonra Khormisene memur olarak gönderildi.
Ve burada afþen Nahiyesinden yýldýz isimli bir kýzla evlendi.
Eserlerini
Arapça yazdýðý için Ýbni Sinaya araptýr diyen bazý garp
mütefekkirleri oluþmuþtur halbuki Ýbni Sina Türktür.
Ýbni Sina
biraz büyüdükten sonra babasý ile birlikte Buharaya döndü orada
tahsile baþladý. 10 yaþýnda Kuraný ezberledi. Daha sonra
çeþitli hocalardan hesap, hendese fýkýh, kelam, mantýk, felsefe,
týp okudu. Bazý okuduklarýný müþahededen geçirdi.
Durmadan
çalýþýyor, okuyor ve yazýyordu. Gündüzün halledemediði
meseleleri gece hallediyordu.
Bu þekilde
çalýþan Ýbni Sina daha sonralarý metafiziðe baþladý. Bu hususta
hayli çalýþtý. Çözemediði anlayamadýðý bir hayli meseleyi de,
elde ettiði farabinin bir eserinden öðrenince Secde-i Þükrana
kapandý, fakirlere sadaka verdi.
Ýbni Sinanýn fikir inkiþafýnda Samanoðullarý sarayýnýn büyük
tesiri olmuþtur.
Hastalanan
Saman oðlu Nuh, Ýbni Sinanýn tedavisi ile iyi olmuþtur. Bu
muvaffakiyet Þarkýn genç, dev alimine meþur Sivanul hikme
ismindeki saray kütüphanesinin kapýlarý açýlmýþtýr. Farabinin
ettalim üssani adlý eseri burada yirmi iki yaþýnda tekik eder.
Babasýnýn
ölümünden sonra Harzeme gitti. Bazýlarýnýn tesiri ile Gazneli
Sultan Mahmudun Takibatýna uðradý. Bu endiþeden dolayý Þehl
Ýbni Sina Mesih ile Harzem çölünü geçerken açlýk ve susuzluktan
Sehl Ýbni Mesih öldü. Kendisi de canýný zor kurtararak Cürcana
(1019) da geldi.
Bugün
tedrisle uðraþan meþhur bir üstad, veya hastalarý ile uðraþan
tabib yarýn memleketin idaresini yüklemiþ vezir, ertesi gün
hükümdarýn takibatýndan kurtulmak için saklanan hapis.
Ama o
dershanesinde ve kliniðinde olduðu gibi, nezaret masasýnda da
hapishane köþelerinde de daima düþünen bir alim yazan bir
müellif olarak kalmýþtýr.
Onun korkunç
kasýrgalar önünde sürüklenen bir hayat içinde bitmeyen
tefekkürü, daimi didiniþi dimað ve bünyesinin ne payansýz bir
enerji ve hayatiyete sahip olduðunu göstermektedir.
Ýrfan
sahasýnýn geniþliði anlatan eserlerinin listesini tetkik
ettiðimizde karþýmýza sistem sahibi bir feylesof, alim bir tabib,
kudretli bir mantýkçý keskin nazarlý heyet þinas bir
riyaziyetci, tecrübe ve müþahedeyi rehber edinen bir alim
yükselmektedir.
Gariptir ki
eserlerin en kýymetlilerini ya taibata uðradýðý veya bir kalede
mahpus kaldýðý zamanlarda yazmýþtýr.
Ýbni Sina
ilmen olduðu kadar ahlaken de üstün bir insandý. Siyasi yollarla
kendisine türlü cefa çektirmiþ insanlardan intikam almak
fýrsatýný eline geçtiði vakitlerde bile buna tenezzül
etmemiþtir.
Genç
yaþlarýnda bazý islama uymayan fikirleri vardý. Sonradan
Horasanýn meþur evliyalarýnýn islahi ile tamamen ehli sünnet
Çerçevesini girdi. Hatta son zamanlarda söylediði sözlerden
bazýlarý : Bütün Kainatýn Sýðýnaðý senin maðfiretindir. Seni
övenler senin sýfatýnýn vasfýndan aciz kaldýlar. Biz beþeriz sen
bizim tevbemizi kabul et. Seni hakký ile tanýyamadýk ey bütün
kainatý harekete getiren zat ala maksad ve garaz sensin ve sen
öyle bir gayesin ki senin yerini baþkasý tutmaz. Kalbinde senin
azametinden baþka hardal tanesi kadar sevgi bulunan kalb
hastadýr.
Yarabbi vuku
bulunduðu kimseyi dar bir maiþet çerçevesi içine alan fitneden
sana sýðýnýrýz. Yarabbi simdi sana döndük dönüþümüzü kabul et.
Senden yüz çeviren kalpleri kendine çevir. Eðer sen
nefislerimizden hastalýðýný ve körlüðünü iyi edip þifaya
erdirmezsen senden baþka kime müracaat edilir.
Dünyaya da
iþte dünya dediðin budur, kenetlenmesi kýrýlmak ve yapýlmasý
yýkýlmak içindir. Gözü ile bakan Ýbni Sina bütün malýný Allah
için verdi. Vefatýna kadar her gece yüz rekat namaz kýlýyor ve
her üç günde bir hatim yapýyordu.
Sahte
gururunu bir türlü yenme kudretini kendinde bulamayan garp süfli
hurafeler içinde boðulurken þarkýn ilim sultaný kainatýn
deðiþmez kanunlara baðlý olarak olduðunu arz kabuðunun orogenik
ve tektonik kuvvetlerle tekevvün ettiðini izah etmiþti.
Kitaplarýndan
baþta KANUN ve URCUZE olmak üzere bir çocuðu Latinceye daha
sonra Ýngilizceye, Fransýzcaya, Almancaya tercüme edilmiþ ve
müteaddit defalar basýlmýþtýr.
1023
tarihinden itibaren alaüddevle ebu Cafer-Kaküveyhin yanýnda
günlerini geçirmiþtir. Kendisini çok seven sultan onu daima
yanýnda bulunduruyor, hatta harbe gittiði zamanlarda bile
yanýnda bulunduruyor, hatta harbe gittiði zamanlarda bile
yanýndan ayýrmýyordu
Yine böyle bir seferde iken hastalandý,
Hemedana getirildi. Birkaç gün sonra 21 Haziran 1037de hayata
gözlerini yumdu. Allahýn rahmeti üzerinde olsun
Yiyiniz,
içiniz israf etmeyiniz..
DAVUD-Ý ANTAKÝ (bin Ömerul basir) KÝMDÝR
?
Meþhur týp
alimi ve hekim olup hicri 950 tarihinde Antakyada doðmuþ
riyaziye ve tabiiye ilmi ile fenni týbbi ve Yunan lisaný
öðrendikten sonra Þamýn her tarafýný gezerek oranýn ulemasýndan
muhtelif ilimler tahsil etmiþ ve sonra Mýsýra giderek oraya
yerleþmiþtir.
Tabiplikte ve
diðer ilimlerdeki üstün bilgisi ile böyle þöhret kazanmýþtýr.
Mekke Þerifi
Hasan Bin Ebi Nümey tarafýndan davet olunarak Mekke-i
Mükerremeye gitmiþtir. Sonradan iki gözünden ama olup çok zeki
olmasý sebebi ile kendisine BASÝR lakabý takýlmýþtýr. Hicri
1008 tarihindeki Mekke-i Mükerremede vefat etmiþtir. |